YOZGATA BAKIŞ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Öteden beri Yozgat’a devlet eli uzatılmadı. Devlet yatırımları az miktarda; bir türlü gelişemiyoruz, kalkınamıyoruz. Nüfusumuz hızla küçülüyor. Bir türlü durduramıyoruz esnaf, tüccar siftah etmeden kepenk kapatıyor. İşçi, memur, köylü perişan, işsizlik hat safhada deyip dert yanar dururuz.

 Gazeteler, dergiler, kahvelerde başka mekanlarda konuşulan ana fikir budur. Yıl 1990 Yozgat’ın Türk bilim, kültür ve tarihindeki, yeni konulu bir panelde o günkü konuşmaları not etmiştim. Konuşmacı Prof. Dr. Ahmet Yaşar OCAK 16. yy. Osmanlı bile Yozgat hakkında “yolunu kaybetmiş eşkıyalar yatağı fesatlar diyarı” demişlerdir.

Celali isyanları, Çapanoğlu gibi çıkışlar fırsat bilinerek Yozgat’a cephe alımmış. Yozgat her türlü ön yargıdan peşin hükümlülükten kurtulamamıştır. Bundan dolayıdır ki Yozgatlının gönlü de devletine karşı incinmiştir” diyor ve ekliyor Ocak Hoca: “Eğer Çapanoğlu olmasaydı bugün Yozgat olmazdı. Her fikrin kısa sürede kabul gördüğü, yetiştirdiği im, sanat, ticaret erbabının yerildiği, dışlandığı, tenkit edildiği, yargısız infaz yapıldığı ilimizde, yenilik adına, gelişmişlik adına, ittifakların, izdivaçların yapılamadığı bir Yozgat olduk.

 19. yy. Cevheri Ali Efendi aynı zamanda Belediye Reisi Yozgat’ı bir uçtan bir uca mamur etmiş, bütün yolları Arnavut kaldırım ile döşetmiştir. 150 yıl önce Yozgat bugünkünden daha kötü durumda değildi. Faytonlar tıkır tıkır caddelerde dolaşırdı. Yirmi iki aynı yerde kesme taştan yapılmış musluklardan şırıl şırıl akan billur suyuyla, altı tane kesme taştan yapılı mümtaz çarşısı, on dört tane camisi, cıvıl cıvıl kuşların öttüğü, 50 bin nüfuslu, Jandarma alayı, tol çarşısı, hanları hamamlarıyla mamur bir şehirdi.

Yumurta topuk ayakkabıların yapıldığı, petin bağlarının satıldığı, her köşede ayna, tarak satan seyyar satıcıların geçim temin ettiği mamur, müreffeh bir şehir idi. Avrupalı seyyahlar 18. yy da Yozgat’a gelir yer, içerler, çamlıktan inerlerken koskoca mamur bir Avrupa şehri derlerdi

Ondan sonraki gelen yönetimler zaman zaman taş üstüne asfalt, asfalt üstüne taş yaparlar. Yaparlar da gene bozar, gene yaparlardı. Hatta postane, ziraat bankası gibi yapıların kodları ciddi manada yükselmişti. Biz bugün dahi her gün yapar, söker olduk. Mantalite değişmedi. Önce yapıyor, sonra yakıyor, sonra tekrar yapıyoruz. Kafalar değişti. Artık yeter! Nokta koyalım derken bir günde yine Lise Caddesi, yine kaldırım, yine asfalt. Aç kapa, yapboz, bu kez kot düşür, meydanı sök tekrar yap.

Ey Yozgat! Derler ya; Benim oğlum bina okur. Döner döner gene okur. İnşallah bu seferki yapılan asfalt kalıcı olur bir daha sökülmez. Diyeceğim ama yağan yağmurdan hemen sonra asfalt üzerinde gölcükler oluşuyor, biriken sular mazgallar yerine doğrudan süratli gelen arabalar sayesinde insanların üzerine sıçratılıyor. Yeniden yapılacak gibi gözüküyor maalesef.

Şimdi soruyoruz? Tol çarşımız nerede? Kesme taştan yapılı çarşı ve pazarlarımız nerede? Sökülen, yıkılan, satılan, satılmaya hazırlanan değerlerimiz nerede? Önce gelin bunların muhasebesini yapalım. Kıymetlerimiz bir bir yok edilmiş, tarih tahrif edilmiş, sökülmüş yok edilmiştir. Herkes nasibini alsın! Yıkanlar, satanlar vicdanen rahatlarsa diyecek bir şeyimiz yoktur.

Netice olarak Kültür ve Sanat adına ne varsa şöyle veya böyle yok etmişiz. İlim ve sanat değer bulamadığı yerden göç eder. Bizde göç vermeye devam ediyor çırpınıp duruyoruz VESSELAM. 07 TEMMUZ 2008

YOZGATA BAKIŞ
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!