UZUN KIŞ GECELERİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İçinde bulunduğumuz zemheri ayı, yılın en soğuk gün ve geceleridir. Eksi onlara, on beşlere düştüğü de olur, zaman zaman.
Büyüklerimiz; ülkemizde soğuğun merkezi olarak Erzurum’u, ikinci olarak Sivas’ı, üçüncü olarak da Yozgat’ı söylerlerdi.
Soğuğa sormuşlar; “Mekânın neresidir? Aradığımız zaman seni nerde buluruz?”  
Oda demiş ki “Beni Erzurum’da arayın. Bulamazsanız, Sivas’ta arayın. Orada da bulamazsanız muhakkak Yozgat’tayım.”


Son yıllarda Yozgat’ta kış soğuk olmasına rağmen maalesef yağışta o kadar tatminkâr olmuyor. 
Eskiden kara kış olarak bildiğimiz Aralık ayı, zemheri derken gücük ayına kadar karla kaplı arazilerimiz, Mart-Nisanda da yağan yağmurlarla gölet ve barajlarımız dolar ve taşardı. Çeşmelerimizde lüle dolusu sular akar akar, coşardı.


Maalesef son yıllarda tüm Türkiye’de olduğu gibi Yozgat’ımızda da kuraklık hâkim gözüküyor. Buna da şükür.
Bugün itibari ile eski kışları yaşayamıyoruz. Eskiden yağan karlara hasret kaldık. Damdan dama atlanıldığı, hayvanların tünel açılarak sulanmak için köy çeşmesine gidip geldiklerini bilirim. Avlanmaya giden avcılar zor anlar yaşar, hatta dağda donarak ölüm olayları olurdu. Kurtlar kuşlar aç kalır, köylere düşerlerdi. 
Öyle büyük kar yağardı ki köy yolları tamamen kapanır, kara kışta yağan kar Mart ortalarında ancak kalkar uzunca bir kış geçirirdik. 


Köylerimizde varlıklı aileler köy odalarını yakarlar bir kış boyu fakir fukara, garip guraba,  yolda kalanlar o mekânlarda yer içer, yatarlardı. Karşılığında hiçbir  ücret de alınmazdı, bu hizmetler bilameccane yapılırdı.
TV’lerin, telefonların, internetin olmadığı o zamanlarda bu mekânlar  ilim irfan yuvasıydı. Kitaplar okunur dini bilgiler verilir, milli ve manevi değerlerimiz konu edilir, tarihimiz, kültürümüz, örf, anane ve geleneklerimiz yaşatılırdı.


Ben küçükken hatırlıyorum aile büyüklerimizin asırlar önce yaptıkları Hoca emmilerin odası yolda kalmışlara, açlara açıklara barınma yeri, misafirlerinin ağırlanma mekânları olarak hala ayakta duruyor olmasına rağmen bugün derin bir sessizliğe bürünmüş gelen yok, giden yok, kapısını açan yok.


Hey hat! Hey hat!
Uzun kış gecelerinde buralarda Yozgat’ın olmazsa olmazı arabaşı ziyafetleri verilirdi. Sabahları tandır saç çörekleri yapılır, çanak çökeleği, turşu, pekmez, yoğurt, köremez başlıca o gün ki yiyeceklerimizdendi.
Bu mekânlarda toplu yemeklerde verilirdi.

Oradaki konuşmalar insanları dinlendirir, hikâyeler anlatılır, yarenlikler yapılır, barış, sulh adına hayali mahkemeler kurulur, hoşgörü ortamı içerisinde bir yaşam tarzı sergilenirdi.
Eski köy büyüklerimizden artta kalan hala güncelliğini koruyan sözler kulaklarımızda çınlardı.
Berber Kel İsmail; mum sekisinde tıraş eder, oradaki konuşmaları dinler, kafasına yatmayanlara itiraz ederdi.

 Bir seferinde Yozgat’taki sert geçen kışla ilgili; 
“Bak oğul yalak kedi nazı bilir, it kendini tazı bilir, it kışı geçirir amma yediği ayazı bilir” derdi.
Abartılı yalan dinlemek isteyenlerde İriza’nın Şekir’in odasına giderlerdi, muhabbet olsun diye.
Şakir baba diyor ki; “Bir gün ava gittim. Bir tilki vurdum, o kadar büyüktü ki Allah-u âlem tilkinin kuyruğu iki metre gelirdi” der de, dinleyenler susar, oğlu öksürür.
Babası yanlış olabilir herhalde bir buçuk metreydi deyince oğlan gene öksürür;
Şakir baba önce bir metreye, sonra yarım metreye düşer, ama oğlan öksürmeye devam eder.
Şakir baba; Oğluna döner “avradını sattığımın oğlu bu tilkinin hiç mi kuyruğu yoktu, babanı oda cemaatına mahcup ediyorsun, ben yalan mı söylüyorum” dediği anlatılır.
Meğer oğlan gerçekten hastaymış onun için öksürüyormuş.
Velhasıl;  “Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş.” 

Bugünün gençliği ne bu tür yarenlikleri, ne oda kültürünü, ne örfünü, ne ananesini, ne geleneklerini öğrenme gibi bir ihtiyaç duymuyorlar maalesef.
Cumamız mübarek olsun, diyorum. 
Vesselam… 21 OCAK 2022 CUMA

UZUN KIŞ GECELERİ
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!