TOPÇU KÖYÜNDE BAĞ BOZUMU

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yirmi sene öncesine kadar Topçu köyü ve civarında bugünlerde bağlar bozulurdu. Köyde yaşayan herkesin kendine yetecek kadar bağı vardı. Bunu geçim kaynağı olarak gören 15-20 dönüm bağı olan da vardı. Üzümlere alaca düşünce gündüzleri çocuklar bekler, geceleri de ebeveynleri bağda yatarlardı. Herkes bağını gözünden iyi sakınırdı. Çünkü üzüm o gün önemli bir gelir kaynağıydı köylü için.

Günler öncesinden hazırlıklarına başlardı Melek Ebem.  Önce tandır üzerinde tadilat yapar, her tarafı çamurla sıvanır, sadece odun atılacak yer üç tane de dumanı çıkacak delik bırakılırdı. Buna ‘Köre’ denirdi. Üzerine genişçe bakırdan bir leğen konurdu. Babamın öküzü, kağnısı, atı arabası yoktu. Komşudan temin ettiği bir kağnı üzerine tadilat yaptırırdı, şıra boşa akmasın diye içine kendirden yapılı çul sererdi. Sabah erkenden kağnıya öküzler koşulur, eşekler semerlenir, geceden hazırladıkları sepetleri, kalburları, tenekeleri, leğenleri kağnısına, eşeğine yükleyen  dedeler, ebeler, analar, gelinler ve biz çocuklar, kimi kağnıya, kimi eşek üzerine biner, kimi de yaya türkülerle manilerle doğru ‘bağ bozmaya’ giderdik.

Köyümüzün gelinleri ile genç kızları basmadan diktirdikleri cicili bicili elbiseleriyle, başlarında pullu boncuklu yemenileriyle, biz çocuklar sabahtan akşama güle oynaya üzüm toplardık. Toplanan bu üzümleri bir erkekle bir genç kız taşırlardı kağnıya. Kağnı dolana kadar taşıma işlemi devam ederdi. Gençler bu işi yapmak için birbirleriyle yarışırlardı. Yapılan bu iş ayrı bir hava verirdi bağlarda. Bütün köyün bağ bozumu on-on beş gün sürerdi.

 Köylü, sanki birbiriyle anlaşmışçasına, aşağı yukarı aynı günlerde, bağ bozumunu gerçekleştirirlerdi. Bu işler rastgele yapılmazdı. Yoksa köyün koyun sürüleri ve büyük baş hayvanları bağlara zarar verirlerdi. Çobanlar bu anı iple çekerlerdi, hayvanlarını doyurmak adına.

Aşağı yukarı her evin tandıra yakın olan bir yerinde 150-200 kilo üzüm alacak şekilde, iki-üç metre uzunluğunda, yarım metre yüksekliğinde kocaman ağaçtan oyulmuş üzüm çiğneme oluğu bulunurdu. Buna şıra oluğu da denirdi. Daha sonraki yıllarda betondan oluklarda yapıldı. Gelin ve kızlarımız hadi Bismillah! Ya Allah! Diyerek, önce ayaklarını yıkarlar, oluğun üzerine çıkarlardı. Rengârenk, cins cins üzümleri başlarlardı çiğnemeye. Bazen de teliz bir torbaya konulan üzümler yine aynı usulde suyu çıkartılıncaya kadar oluk içerisinde çiğnenirdi. Çiğnenen üzümlerin şıraları oluk çörteninden kovalara, helkelere, tenekelere akmaya başlardı. Şırayla doldukça kovalar, önceden hazırlanan, koca koca kazanlara doldurulurdu.

 Bir taraftan tandır yanar, önce şıralar kestirilir ve dinlendirilirdi. Daha sonra süzülen şıralar kaynatılmaya başlanır. Kaynayan şıra kokusu bir başkadır.  

Kaynatma işlemi, tandıra atılan çalı çırpı odun parçalarıyla başlardı. Pekmez kazanlarının içine, taze taze kopardığımız ayva, elma gibi meyveleri atıp pişirmek biz çocuklar için en güzel meyve tatlısıydı. Üzüm şırasıyla tatlanan meyveler doğal şekeriyle yiyenlere ayrı bir lezzet verirdi.

Kazan kazan pekmezler yapılırken, bağ yollarından gelen giden kağnıların gıcırtı sesleri, bağ sırtlarından koyun ve kuzuların, çoban köpeklerinin, ineklerin danaların, at ve eşeklerin, kekliklerin çalı kuşlarının, bülbüllerin, börtü böcek, yılan çıyanların sesleri name name yayılırdı.

Kaynayarak kıvamını alan şıralar, soğuması için sabaha kadar bekletilirdi. Sabah olunca; ekşisi, tatlısı, kara pekmez, ağ pekmez birbirinden ayırt edilirdi. Kış hazını olarak nüfusa göre çanaklara hatta küplere doldurulurdu. Çünkü fakirin kestanesi palıttandı. Böylece ‘ Bağ Bozumu ‘ bitmiş olurdu. İhtiyaç fazlası pekmez o gün naylon bidon olmadığı için 18 kiloluk tenekelere stoklanır, un hamur yapılarak tenekelerin ağızları kapatılırdı.

Alıcısına bu şekilde pazarlanırdı, batman hesabıyla. Pekmez dedik adıyla,tadıyla, kalorisiyle gerçekten sağlıklı bir besin kaynağıydı. Şimdilerde  pancardan yapılıyor, keçiboynuzundan yapılıyor, çarşıda pazarda sahteleri satılıyor. Bizlerde eski pekmezleri mumla arıyoruz günümüzde.

Eskiden pekmezi kalaylı bakır sahanlara koydu mu, içine baktığın zaman suretini görürdün. Yanında da lahana turşusu var mı yeme yanında yat. Ne şimdi o güzelim bağlar, ne de Melek Ebem ‘in yaptığı pekmez yok günümüzde. Ben biliyorum ki yirmi dönüm bağımızdan bugün tek bir salkım üzüm kalmadı. Yazık oldu o güzelim bağlarımıza, çalmamıza, pekmezimize, yok ettik kendi elimizle diyorum. Vesselam…

TOPÇU KÖYÜNDE BAĞ BOZUMU
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!