Yakın dönem fikir dünyamızın temellerini oluşturan aydınlarımızdan Nurettin Topçu, 1909 İstanbul doğumludur. 1928 yılında eğitim için Fransa’ya gönderiliyor. Sorbon’da ahlâk felsefesi eğitimi alıyor. 1934 yılında yurda döner ve Galatasaray Lisesi’nde öğretmenliğe başlar. Son iki yüz yılımızı içine alan fikir, kültür ve siyasi tarihimiz üzerine yoğunlaşır. Aldığı felsefe eğitiminin de tesiriyle düşünce alanlarımız üzerine oldukça nitelikli tefekkür denemeleri ortaya koyar. Alışılagelenden farklı olarak, ‘’medeniyet, din ve maarif’’ alanlarındaki görüşlerini ahlâk temelli olarak geliştirir. 1936’da aile dostları Hüseyin Avni Bey’in kızı Fethiye Hanım’la evlenir. İki yıl sürer evlilikleri. İzmir’de iken 1939 yılından itibaren Hareket dergisini çıkarmaya başlıyor. Bu arada ahlâki duruşunu 1936’da cezalandıran sistem, 1988’de(*) ahlâkıyla şahsını süsleyen ilmî duruşundan dolayı örnek münevver olarak gösterir.
Nurettin Topçu, yakın dönem tefekkür adamlarımız içinde iki cephesiyle öne çıkar hep. Birincisi din ve medeniyet algısının merkezine ahlâkı yerleştirir ve ahlâk felsefesi üzerinden tasavvurlar oluşturur. İkincisi, ömrünü maarife adar. Ömrü boyunca maarif üzerine tez ve teoriler geliştirir. Topçu’ yu önemli kılan tez, teori ve tefekkürlerinde fiili öğrenme ve yaşayışla hem doğuyu hem de batıyı filozofik ölçeklerde bilmesi, yorumlayabilmesi ve yeni düşünceler ortaya koyabilmesidir..
Talebelerinden İsmail Kara Nurettin Topçu hakkında,’Meselelere ahlâk üzerinden yaklaşır.… duygu, akıl, sezgi ve aşk kavramlarını yeniden yorumlayıp ahlâk ağırlıklı bir felsefe kurmuştur.’’ demiştir. Bu açıdan bakıldığında Topçu, bir yandan hayatını fiilen muallim olarak sürdürürken, aynı zamanda bu işin teorisi ahlâk felsefesi ve maarifin fikriyatı üzerine de yoğunlaşan bir düşünce adamıdır. Türkiye’nin Maarif Davası adlı kitabı bu iki pencereden görülüp değerlendirilmesi gereken bir eserdir. Bu durumu kitabın girişinde ‘’Hakka götüren yol diye kendini hakikate adamak, gerçek mektebin yoludur(…) Müslüman Türk’ün mektebi maarif metafizik ve ahlâk prensiplerini Kur’an’dan alarak Anadolu insanının ruh yapısına serpen ve orada besleyen insanlığın kültür ağacının asrımızdaki yemişlerini toplayarak evrensel bir ruh ve ahlâk cihazı olacaktır’’ tarifi ile maarifin ve mektebin hedefini işaret eder.
Topçu, bir Amerika batı kıyaslaması yapar. Buna göre “Ruh kültürüne sahip olmayan Amerika’nın hâkimiyeti, batının ruhunu şiddetle ezmiştir. Batı kültürünün ağırlık merkezi hikmet ve felsefe, sanat ve edebiyat olmayıp fizik ve kimya ilimlerini kendisine hizmetkâr yapan büyük teknik’’ olarak aradaki farkı ifade eder.
O Türk maarifinin geliştirilmesi gereken tarihini özetlerken “ruhu tanımayan maddecilik felsefesine, benliğimizdeki kaynağı kurutulan ve düşündürmeyen ezberleten felsefe derslerine, batıdan gelen her şeyi frenk herzesi diye suçlandırmasıyla’’ bugünlere gelindiğini belirtir. Ona göre ‘’eskilerin ruhsuzluğu yenilerin şuursuzluğuna zaferi sağlayan asıl sebep oldu.‘’ diyerek batının hakkıyla anlaşılamamasının sebebi olarak belirtir. Milletimizi ilerlemekten alıkoyan asıl neden ise ona göre: “Son üç asırdır milletimizin yerinde saymasının, geriye gitmesinin başlıca nedeni yaratıcılığın yerini taklitçiliğin almış olmasıdır.” tespitinde saklıdır. Yaratıcılıktan taklitçiliğe sapmış olmaktır asıl saik.
Topçu bugünkü mektebi, “millete insan yetiştirmek için değil, fabrikaya usta yetiştirmek için çalışan, insanın ruhunu yüceltmek için değil makinaya esir olarak midesinin saltanatını yaşatmak için açılmış kapılar’’ olarak görür.
Bugün kendimizi toparlayamamamızın başlıca nedeni ona göre, ‘’dildeki değişme ve manevî kültürü değersiz kılan teknik tahakküm’’dür. Bu zamanda (artık)başkasına kölelik kalkmış ancak bütün insanlığı makinanın esaretine sokan bir büyük kölelik sistemi kurulmuştur artık.’’
Topçu, insan ideallerimizin temellerine getirir meseleyi. Bu aşamada insan şahsiyetinin üç unsurundan bahsetmektedir: ‘’Maddî unsur, Ruhî unsur. İçtimaî unsur. Şahsiyetin maddi unsuru biyolojik varlık olan vücudumuzdur. Ruhî unsur duygular, tasavvurlar, istek ve ideallerle örülen iç varlığımızdır. İçtimai unsur, aile ve cemiyetteki yerimiz, şöhretimiz, başkalarının bize bağışladığı vasıflarımızdır.”
Bugün için pek çok şey değişti ama değişmeyen şeyler var eğitimde diye belirteceğimiz sistemin en temel noktasını bu kısım teşkil etmektedir. Yani maarifin/eğitimin özü. İnsanın özüne yerleştirilen ana varlığı. Yahut ruh köklerini yönlendirici cevher. Ya da ‘’insan ne için yaşar’’ sualine kestirmeden cevap aramak diyelim buna…
İnsanın, insan olarak ve cemiyetle birlikte yükselebilmesi ruhi unsura bağlıdır. Mana ile ahlâk ile buluşur ve birleşirse insan, o zaman önce insan, sonra cemiyet yükselir. Ruhi unsur gelişmezse insan da işte o zaman Hoca’ya göre ‘’riya ile müdâhaneye’’ teslim olur. Sonra da bu durumda insanın ayarlarına tesir eder ve bütün cemaati, cemiyeti etkisi altına alır. Bunun için ahlâkı, maneviyatı, kimlik ve kültürü ile ilkokuldan itibaren ruhî köklerine ahlâk aşısıyla yüklenen fert, nesil, çocuk kendisiyle birlikte cemiyeti de yükseltir. Araba peşinde, meta peşinde, haz peşinde koşan değil ideallerinin ve vatan hizmetinin peşinde koşan bir insan olur. Cemiyetin kendisine verdiği etiketlerden güç alan değil, ruhi olgunluğunun ona sağladığı değerlerle cemiyete güç katan şahsiyet olur. Maddeyi değil, ahlâkı ön plana çıkarır.
Tüm bu tespitlerden sonra hoca, “bizi Hakk’a götüren bir yol aydınlığa açılan bir kapı lazım. Bu kapı mektebin kapısıdır. Bize bir insan mektebi lazım.’’ diyerek ideallerini kurduğu mektebi tarif eder. ‘’Bu mektepte kendi ruhumuza kavuşturacak, Her hareketimizin ahlâki değeri olduğunu bilen, her bir ferdimizi tarihimizde yaşatacak, insanlığı seven temiz yürekler’’ yetiştirecek bir okul tasavvuru vardır hocanın.
Topçu, Avrupa ve doğu toplumlarının tarihe yürüyen gençliğinden kahramanlık örnekleri verir. Ona göre milletleri tarihte var eden ve kahramanlıkla ileriye doğru yürüten yüksek aşk ve ahlâktır. Topçu’ya göre cemiyetin geleceğini kuracak olan bilgiyle mücehhez gençliktir. O geçmişten ders çıkararak ‘’ulema sınıfına sızıp halkın mücalede kudretini kıran cahillerin’’ halkın kanaatini ve milli karakteri zedelememesi için ‘’felsefî kültüre’’ dayalı bir mektep kurulması gerektiğine inanır. Ona göre “Dinde ve dilde sanatta ve devlette büyük millet varlığımızın sönük bir hayal haline gelerek bize veda eden bir devrin yetimleri..’’ dediği 1940’lı yıllardan geçerek bugünlere gelinmiştir. Tarihte olduğu gibi milletimizin tekrar yüceltilmesi için milleti ezen kuvvetlerin tasallutundan mektebi kurtarmak gerekiyor.
Milletimizi ve geleceğini kurtaracak olan yine millet maarifidir.
Topçu’nun ‘’Zamanın İstiklal Savaşı’’ olarak nitelediği bu savaşta öncelikle mektebi ‘’hırsların, kinlerin ve sefaletlerin’’ tesirinden kurtarmalı. Müfredatı, öğretmeni ve bütün unsurlarıyla maarifi ‘’insan’’ yetiştirmeye göre tertip etmeli.
Çocuklarımızın ve milletimizin gerçek kurtuluşunun bu olduğunu söyler.
Bu konuya haftaya da devam edeceğiz.
Sağlıcakla kalın.