NİÇİN?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Her sabah âdetim olduğu üzere yaya olarak işyerime gelirken, haftanın belli günlerinde eski dostlarımı ziyaret ederim. Hal hatır sorar, hayırlı işler dilerim. Dün yine sabah evden gelirken, bir dostumun çayını içmek üzere ofisine geldim. İçeriye girdiğimde, bir kaç kişi daha vardı. Misafirlerden birisi bana hoş geldin Sayın Büyüksoy diyerek, elimi tuttu. Başladı konuşmaya, mübalağa olmasın aralıksız 10 dakikaya yakın anlattı da anlattı…

Meğer bizi tanıyan bu kişi Salmanfakılı köyünden Ahmet Aksoy’muş. Doğrusu ben kendisini isim olarak bilmiyordum. O bizi gazetemizde her gün yayınlanan köşe yazılarımızdan tanıdığını ifade etti. Aynen diyordu ki: “Yazılarını zevkle okuyorum. Gazetenizi doğrusu çok beğeniyorum. Dolu dolu yazıp çiziyorsunuz. Benim sizden âcizane ricam, beni bir dinleyin” dedi ve başladı.

Meğer dostumuz Yozgat Tekel Bira Fabrikası’nda çalışırken, 2003 yılında yapılan özelleştirme kapsamında fabrika satılır. Daha sonra fabrikanın kapatılmasıyla birlikte 294 çalışandan 156 işçinin diğer illere tayini çıkartılırken, 138 işçinin iş akitleri de feshedilmiş. “Ne kadar direndiysek, kiminle görüştüysek, bunların içinde yazarı-çizeri, siyasetçileri, sivil toplum örgütleri çok büyük mücadele vermemize rağmen netice alamadık. Sonunda fabrikamız kapandı. Dolayısıyla Fatma Hanımın helvası bitti” diyor dostumuz…

Apar topar tayini çıkanlardan birisinin de kendisi olduğunu ifade eden Ahmet Aksoy, İstanbul Maltepe Kartal Sigara Fabrikası’nda 6 yıldan bu tarafa da çalıştığını ve emekli olduğunu belirtti. Aksoy, geçen yılda hacca giderek bu serüveni bitirdiğini söyledi.

Tekrar Yozgat’a döndüm. Niye döndüğümü sorarsan Salim Gül Bahçe’nin şu dizelerini anlatıyordu: “Ben senin methini nasıl deyim. Seni bırakıp da nere gideyim. Çekilmez de olsan kahrın çekeyim. Ayrılsam gözümde tütersin. Yozgat gönlümde cennettir her yanım sensin. Doğduğumdan beri yuvamsın benim. Sende açtı sende solacak tenim. Ayrılsam gözümde tütersin. Yozgat sevdası bizi tekrar doğup, büyüdüğüm, karını, kışını, ayazını, çamurunu, tozunu, toprağını özlediğim Yozgat’a döndürdü. Gördüm ki 6 yıldan buyana Yozgat’ta hiçbir değişiklik olmamış. Aynı yollar, aynı caddeler, aynı binalar, fakirlik, işsizlik, çaresizlik, başıboşluk, vurdumduymazlık, alabildiğine devam ediyor. Değişen bir şey yok. İstanbul’da, varoşların yaşadığı semtler bile 1-2 yılda şehir oluyor. Gidin de görün. Kalkınmayı, gelişmeyi. Ne oluyor da, bu çağda biz gelişmeye, kalkınmaya modernleşmeye ayak uyduramıyoruz. Bizim sahibimiz kim Allah aşkına. Nerde vekillerimiz, nerde siyasilerimiz. Biz servet düşmanı değiliz. Nerde bizim zenginlerimiz. Nerde sivil toplum örgütlerimiz. Kendileri herhalde Yozgat’ta ikamet etmiyorlar olsa gerek ki, bu çaresizliği, bu sefaleti reva görüyorlar bizlere” diyordu Aksoy.

İnanır mısınız? Ağzımı açmadan, bir kelam etmeden sıraladı bunları peş peşe. Önüne geçmesem, kim bilir daha neler söyleyecekti. Bir dokunduk, bin ah işittik. Olsun, en azından kulağımızın pası açıldı. Biz bu zamana kadar, yazdık çizdik. Kimselere derdimizi anlatamadık. İnşallah  duyarlı vatandaşlarımız sağda, solda, çarşıda pazarda, bu tür özeleştirileri yaparlar. Niye kalkınamıyoruz? Niçin zenginleşemiyoruz? Niçin göç veriyoruz? Beyin gücümüzü, yetiştirdiğimiz kıymetli evlatlarımızı burada niçin istihdam edemiyoruz? Bu suallerin cevaplarını sorgulamamıza katkıda bulunurlar diyorum vesselam…

20 OCAK 2010 PERŞEMBE

NİÇİN?
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!