NASİHAT

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yazıma,  Nasreddin Hoca’ya atfen anlatılan bir fıkra ile başlamak istiyorum. Hoca, bir gün bostana gider. Büyük bir ceviz ağacının altına uzanır. Kocaman ağacın meyveleri küçücük cevizlerdir. “Allah Allah” diye mırıldanır, “Kocaman ağaçta küçücük cevizler var!..”
Sonra gözleri bal kabaklarına ilişir. İncecik ip gibi bitkilerde kocaman kabaklar… Cevizlere tekrar bakar: “Bu işte bir terslik olmalı” diye geçirir içinden, “aslında kabağın yerinde ceviz, cevizin yerinde kabak olmalıydı” der kendi kendine…
Düşünüp dururken, cevizlerden biri ağaçtan kopup başına düşer. Acıyla yerinden sıçrayan Hoca’nın gözleri yine kabaklara ilişir.
Hatasını anlar. Açar ellerini semaya: “Allah’ım! Sen sakın bana aldırma. Yine bildiğin gibi yap. Eğer benim düşündüğüm gibi yapsaydın, şimdi çoktan ahirette olurdum.
Çünkü kabak kafamı param parça ederdi.”
Zamanımız insanlarının Nasreddin Hoca’dan öğrenecekleri çok şey var günümüzde. Kıssadan hisse alacağımız çok büyük dersler vardır. Herkes kendi işine bakacak.
Bu dünya bir ahenk, bir intizam üzere Allah’ımız tarafından yaratılmış, her şey kendi hiyerarşisi içerisinde görevini ifa ediyor.
Ceviz ağacında kabak yetişseydi, Nasreddin Hoca ise altında yatsaydı akıbeti ne olurdu?
Sen senin hakkında kötü gibi gördüğün bir şey bile senin hayrınadır.
Nasreddin Hoca gibi nice toplum önderleri asırlardan beri insanlara hep nasihat edegeldiler, dersler verdiler.
Eskiden; öğretmen öğrencisine, ana kızına, kaynana gelinine, baba oğluna, usta çırağına, imam cemaatine, arifler çevresindekilere, şoför muavinine, amir memuruna, komşu komşularına, abiler ve ablalar kendilerinden küçüklere, ev sahibi misafirine, misafirde ev sahibine neticede bilen bilmeyene, duyan duymayana nasihat ederlerdi.
Her nasihatlerinde de mutlaka insanların menfaatine, mutluluğuna giden yolda hoş sözler sarf ederlerdi. Dinleyenlerde bu sözlere itibar ederler, değer verirlerdi.
Günümüzde, bu tür nasihatler maalesef yapılmıyor.
Yapılsa bile alıcı bulmuyor. Başımıza gelenlerin birçoğu, kendi işimizle bize verilen görevle ilgileneceğimiz yerde boş şeylerle uğraşıyoruz.
Kendi yaptıklarımız bize doğru geliyor. Başkalarının söylediklerini, yaşadıklarını, hayat tecrübelerini doğrularını kabullenemiyoruz bir türlü.
Daha doğrusu nasihat dinlemiyoruz.
Atalarımız derler ya “bir nasihat bin musibetten evladır.” Kendi çocuklarımız okullarında aldığı eğitim ve sokaktaki gördükleriyle kifayet ediyorlar maalesef…
Cep telefonu, internet cafeler, müzik, şans oyunları, sigara ve ileriki yaşlarda alkolle tanışıyorlar. Bunu yaparlarken de pervasızca kendi yaptıklarının doğruluğunu kabul ediyorlar.
Nasihatleri içi boş sözlerden ibaret sayıyorlar. Daha sonraki yıllarda nasihat dinleyen insanlar dağları aşarken, aksi doğrultuda yetişen insanlar bireysel aldıkları kararlarla hayatlarını gencecik yaşta karartıyorlar.
Okulunu okuyamayan, flört eden, evlenip boşanan, işsiz güçsüz kalan, askerlik çağı gelip askere giden, dönüşte de bir baltaya sap olamayan boş gezen bir yığın insanımız doldu cemiyetimizde.
Gelin; anne babamızdan başlamak üzere okuldaki öğretmenlerimizi dinleyelim. Çevremize iyi bir örnek teşkil edelim.
Bize anlatılan kıssalardan hisseler alalım. Büyüklerimizi dinleyelim.
Onların hayat tecrübelerinden istifade edelim.
İstişare ettiğimiz halde başımıza gelen olumsuz işlerde bile hayrın olacağını bilelim, cumamız mübarek olsun diyorum.
Vesselam… 9 EYLÜL CUMA

NASİHAT
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!