MÖHTEBER HANIM 1

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçen akşam yurt dışından bir dostum aradı.

“Ahmet ağabey köyümüzde yaşayan eski insanların hikâyelerini sen yazıyor bizde zevkle okuyorduk. Ne oldu da bu hikâyelere ara verdin? Özellikle, Kel Bekir ile ilgili bir hikâye anlatırsan çok sevinirim, bu tür yazılarını çok seviyor, ailecek de büyük bir zevkle okuyoruz.” dedi.

Bende kendisine: ” Fırsat buldukça bu tür hikâyeleri yazmaya devam edeceğim” dedim.

Bugün size dostumun istediği Kel Bekir’in Hanımı olan “yedi benli” lakaplı Möhteber hanımı anlatacağım.

Möhteber, Kel Bekir ile evlilik yapar. Karı koca birlikte çiftçilik yaparlar. Tarlada çalışırlar, ekin biçer, düven sürer, höbek savurur, çeç eler, çıkan buğdayları çuvala koyarlar, ayrıca kendi ihtiyaçları kadar da sebze eker, biçer kaldırırlar. Bir ömür boyu böyle yaşam mücadelesi verirler. Kar kış, soğuk sıcak demeden açlıkla, sefaletle, kıtlıkla mücadele ederler.

 Karı koca hiç anlaşamazlar. Ne kavgaları, ne gürültüleri, ne de küsmeleri biterdi. İki zıt kutup, tabir-i caizse biri artı, diğeri eksi.

Kel Bekir, şen şakrak, toplum adamı, şarkı, türkü, mânii bilir, hikâye anlattırdı. Karacaoğlanı, Nedimi, Fuzuli’yi, Yunus Emre’yi bildiği gibi pek çok halk âşığına da vakıftı. Onların zamanında yaşamış gibi eserlerini türküye uyarlar, çalıp söyleyen nüktedan birisiydi. Yeri geldiğinde def, davul, flüt te çalardı.

Möhteber Hanım ise; okuryazarlığı olmayan, ev hanımı, tarlada, bağda çalışıp, ezilen, büzülen, üzülen bir yapıya sahip, çocuklarına annelik yapan bir derbederdi, hayatı da hep kederdi.

Kendi bildiğinden sapmayan bir yapıya sahip, inatçıydı. Kel Bekir onun bu inatçı yönünü hiç sevmez, haz etmezdi.

Çalışmak, yorulmak neyse de Kel Bekir ile yaşamak ona uyumlu bir eş olmak hiçte kolay bir şey değildi.

Kavga sadece ev içinde olmaz, bazen tarlada, bazen harman yerinde, bazen de bağda, bahçede olurdu.

Günlerden bir gün Kel Bekir, sap kağnısını kurar, hanımına ben ekin getirmeye gidiyorum sen ben gelene kadar harman yerini süpür der.

Möhteber Hanımda inat eder süpürmez harmanı. Kel Bekir yorgun bitkin, sap kağnısını getirir harmana,  bakar ki dediği olmamıştır. Tartışırlar, yalvarır, etme hanım kulun kurbanın oluyum süpürmesen bile eline süpürgeyi al süpürüyormuş gibi yap, gene yapmazsan yapma ne olur b..k yiyim der.

Buna rağmen Möhteber inat eder harmanı gene süpürmez. Bekir eline süpürgeyi alır, bir güzelce temizler ekinin döküleceği yeri.

Münakaşa devam ederken elindeki anadutla hanımının kafasına vurur, kan akar,  yere düşer, ağzına köpük yığılır, kan kaybetmeye başlar, bu durumu gören, duyan komşular toplanırlar Möhteber Hanımın başına.

Bu günkü gibi ne ambulans, ne doktor, ne iğne, ne ilaç, ne ilk yardım o günkü köy şartlarda yoktur.

Bir komşu kadın,  bir bez parçasını ibrik deki suyla ıslar, yaranın kenarlarını temizler, bir kaşık tuzlu acı tere yağ basar, kanını durdururlar.

Möhteber Hanım, saatler sonra kendine gelir.

Her kafadan ayrı bir ses çıkar, önüne gelen bir şey söylemeye başlar.

Kürtüklü lakaplı Meryem Hanım, elindeki  harman süpürgesi ile Kel Bekir’in kel kafasına vurur: “Gavur köpek, bu avradı bu hale niye getirdin,  Allah’tan korkun yok mu, ölse ne yapacaktın, çocuklarını yetim, kendin dul kalırdın Kel B..k. harman yerini süpürmedi diye avradın kafası yarılır mı?” der.

Kel Bekir’de: “Gâvur fışkı, bizim kavgamızı seyredeceğine,  bu avradın kafasını yarmadan, kanını akıtmadan önce gelsen olmaz mıydı, biz tartışırken bizi aralasaydın, bende bu avradın kafasını yarmasaydım” der Kürtüklüye. Vesselam… 4 HAZİRAN 2020 PRŞEMBE

MÖHTEBER HANIM 1
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!