MEYDANDA KONUŞABİLSEYDİM…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Dün Cumhuriyet Meydanı’nda Mısır ve Suriye’de ki vahşeti telin mitingleri vardı. Gazetemiz olarak üzerimize düşen görevi yaptığımıza inanıyorum… Telin’ de dağıttığımız afişler, pankartlar ve yaka kartlarını kendi matbaamızda basarak Yozgat’ta bir ilki gerçekleştirmenin hazzını da yaşadık.

 Zamanın geç olması, konuşmaların yoğunluğu sebebi ile meydanda mikrofonda konuşamasam da kendi köşemde hissiyatımı yazıyla aktarmayı düşündüm…

“Ey insan! Yusuf olsan da seni kuyuya düşürecekler. Çünkü zamane insanlarının işi gücü ihvana (kardeşine) cefadan ibarettir.” Yusuf, kutlu bir rüya görmüştü. Mısır’ın geleceği için hayra yorulması gereken bir rüyaydı. Saadet getirecek, hayır getirecek bir rüya. Ne var ki Yusuf’un kardeşleri rüyanın güzelliğini kıskandılar, “Neden bize değil de ona!” diyerek rüyayı kan ile yorumladılar. Sonra getirdiler onu bir kuyunun başına, zindanın burası dediler, burada çürü ve öl.

Taş yürekli kardeşler, vurdular Yusuf’un başına silleleri, vurdular sırtına taşları. Çırpınıyordu Yusuf ve onlar tekmelerle itiyorlardı kuyuya. Fırsat bulunca dizlerine yapışıp “Ağabeylerim, kardeşlerim!” diye ağlıyor, feryat ediyordu. Ama onlar fitneyi körüklemeyi sürdürdüler. Kuyudan inlemeler duyuldu, “Dağlar ve taşlar bağrını dağladılar. Pınarlar ve ırmaklar Yusuf’a ağladılar”

Bu zulme yer inliyor, gök inliyordu. Kardeşlerin kulakları fitneden, şiddetten, hasetlikten, fesatlıktan sağır olmuştu, tıpkı bu günkü gibi. Çığlıkları duymadılar. Bilmiyorlardı ki bu çığlıkları elbette bir duyan vardı ve o duyan, gün gelecek, Yusuf’u Mısır’a sultan edecek, kardeşlerini de önünde diz çöktürecekti.

 Ey Mısır’ın Yusuf’u karşısında kibir ve benlik iddiasıyla zulme varan kişi, hüzünler içinde inlettiğin Yakupların ahından çekin. Asr-ı saadet’te, Medine’de insanlık yenilenmekte, Müslümanlar ilk kez huzur içinde nefes alıp vermektedirler. Efendiler Efendisi’nin huzuruna bir haberci gelir. Elinde hurma yaprağına yazılmış bir mektup vardır. Üzgün, perişan, ağlamaklı anlatır…

Mektupta şöyle diyordu: “Ey Kutlu Elçi! Kabilemizin yiğitlerinden yirmi kişiyi şehit verdik. Yüreğimiz kan ağlıyor, kabilemiz perişan. Bu mektubu size reisimiz Amr b. Salim gönderdi. Buyurunuz, emanettir!” Resûlullah üzüntüden titreyen ellerle mektubu alıp ashabın okuma yazması olanlarından birine uzattı. O anda kâinatın sevgilisi ağlıyordu. O’nu ağlarken gören Ashab ağlıyordu.

Mektubu alan kişi, yazılanların şiir olduğunu fark etmişti. Ağlayarak okudu… Tıpkı Mısır’da şehit edilen Esma’nın şiiri gibi. “Esma! Kanatlarını aç kızım, aç ve cep telefonundaki şiiri bir an evvel cennette Efendimize ulaştır. Vetir’de namaz kılarken buldular bizi, kimimiz rüyadaydık, secdede vurdular kimimizi, güçsüzdük, sayıca az idi hem cengâverimiz, zalimin elinde can verdi kadınımız, kızımız, erimiz Allah’ın kullarına haber ver koşa koşa gelsinler Köpüklü dalgalar gibi coşa coşa gelsinler”

Efendimiz hiddetlendi ve şöyle buyurdu: “Varlığım kudret elinde bulunan Allah’a ant olsun ki kendimi ve ev halkımı koruduğum gibi bunları da koruyacağım.” Sonra Kureyş’e bir elçi gönderip önce Bekir’le olan ittifaktan vazgeçmelerini, sonra da Huzaalılar’dan öldürülenlerin diyetlerini ödemelerini istedi.

Elçi, gitti ve Kureyş’in bu teklife yanaşmadığı haberini getirdi. Açıkça savaş ilanı demekti bu. Efendimiz on bin kişilik orduyla yola çıkıp Mekke’yi fethetti. Ey Şam’ın kan emicisi, kasabı Esed köpeği! Mısır’ın putu yeni firavunu Sisi! Size sesleniyoruz.

 Dünyadaki tüm ümmetin başı, durduralım bu zulmü, karşı koyalım, tükürelim suratlarına, neredesin ey Selahaddin Eyyubi. Dünya bugün kan ağlıyor; zalimlerin elinde. Ümmeti yakıyorlar, yıkıyorlar, zehirli gazlarla neslini, nefesini tüketiyorlar.

 Neredesin! Osman Gazilerin, Orhan Gazilerin, Fatih Sultan Mehmetlerin, Yavuzların, Kanunilerin Cihangirleri. Ey yüce Rabb’im kelamı kadiminde buyuruyorsun ki: “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları veliler (Dost ve İdareci) edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz, Allah zalim olan toplumu doğru yola iletmez.” (Maide Suresi 51)

Müslüman ülkelerin yöneticileri onları bir şey zannediyorlar. Kısaca, “Ayıdan post, gavurdan dost olmaz.” Sözlerimi şu şekilde sonlandırmak istiyorum. Adeviye bir meydan değil Arafat’tır. Apoletli köpekler burada şeytan gibi taşlanır, soysuzların kanlı ellerinde zulmün izleri İhvan ki putları yıkan İbrahim’i baltadır. Diyorum Vesselam… 28 AĞUSTOS 2013 ÇARŞAMBA

MEYDANDA KONUŞABİLSEYDİM…
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!