KEL BEKİR-2

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bekir fakr-ı zaruret içinde sefil bir hayat geçirir. Ömrü hep kederle doludur. Fakirliğin kol gezdiği açlık, kıtlık ve sefaletin olduğu bir dönemde bir ömür boyu geçim kaygısıyla mücadele etmiştir.

Ben kendisini yakinen tanıma fırsatı buldum. Derin bir halk kültürüne sahipti. Her görüştüğümüzde konuşmalarını dinlerken ‘kellim kellim la yen yenfa’ demez mutlaka yeni bir şey söylerdi. Bu bazen mani olur, türkü olur, gazel olur, hikâye olurdu.

Her seferinde ondan yeni bir şey öğrenirdiniz. Normal bir olayı ondan dinlediğiniz zaman ayrı bir haz ve tat alırdınız. Bugün kendisinden dinlediğim iki ayrı anekdotu sizle paylaşmak isterim.

Orakla, tırpanla ekinlerin biçildiği bir günde bağımızın içinde bulunan kavak ağacının gölgesindeki suyun başına geldiler. Yanlarında süpürgeleri tırpan, tırmık aletleri vardı. Yemek yiyecekleri zaman bohçalarını açtılar, toprağın üzerine oturup Allah’ın verdiği nimetlerle karınlarını doyuracaklardı.

Sabahtan öğlene kadar çalışmış, ter dökmüş, şimdi öğle sofrasına oturmuşlardı. Sizce menüde ne vardı?

Sekiz, on tane yufka ekmek bir tas ayran(katık) birkaç tane de domates.

Bizde ablamla bir kenarda onları seyrediyoruz. O bir tas ayranın içine kuru ekmeği doğradılar, tekrar o ekmeği yufka ekmekle sokum yapıp lokma lokma yediler. Üzerine buz gibi suyu da içtiler biraz dinlendikten sonra bir başka tarlaya ekin biçmek için kalkıp gittiler.

Eti de ekmeği de sebzesi de meyvesi de hepsi buydu. O günler gitsin bir daha geri gelmesin. Gerçekten fakr-u zaruret içinde yavan ekmeği katık yaparak karınlarını doyurduğu bir dönemden  bahsediyorum.

Ekin biçme bitmiş, sap kağnısını kurmuş, biçtiği ekinleri yığın yapmış tek tek onu köydeki harmanına getirecek. Öküzleriyle düven sürecek, sapı saman yapacak. Buğdayla samanı ayrıştıracak, buğdayı un yapacak, samanını da hayvanlara yedirecektir. O zamanlarda tarım bu şekilde ilkel metotlarla yapılıyordu.

Sabah ezanı ile birlikte tarlaya giderken Kel Bekir eşi Möhteber Hanımı tembihler: “Ben sap getirmeye gidiyorum, beş saat sonra ancak harman yerine gelirim, sen sapımızı dökecek yeri süpürge ile temizle” der ve dediğini birkaç kez tekrarlar.

Möhteber hanımda inat bir kişiliğe sahip olduğu için söylenilen işi kolay kolay yerine getirmezmiş. Kel Bekir tarlaya gider sap kağnısını yükler, harmana gelir ve görür ki harman yeri süpürülmemiş. Evden hanımını çağırır, harman süpürmesi için tekrar tekrar ısrar eder. Tartışırlar bir süre. Bekir hanımına: “Etme avrat kulun kölen olayım. Bir kağnılık yer süpür, ben de oraya boşaltıyım” dediyse de Möhteber hanım süpürmez.

Bekir eline süpürgeyi alır, bu sefer de “bari süpürüyor gibi yap da gönlüm hoş olsun” der. Möhteber hanım gene razı olmaz. Elindeki tarım aleti anadutla kafasına vurur, kadın yere düşer ve kanlar akmaya başlar.

O sırada olayı seyreden bir başka komşu kadın Kel Bekir’e kafasına itin s..ç.. kel domuz, avratı öldürdün, ne b.. varsa ye demiş.

Kel Bekir, o kadına dönüp: “Biz saatlerce burada tartışırken sen orada kıs kıs gülüyordun, zamanında gelip bizi uzlaştırsan olmaz mıydı?” Dediği bugün bile değişik mecralarda konuşulur.

Kel Bekir, inat eşi Möhteber karşısında hem sabırlı, çaresiz kalınca da öfkeliydi. Karısıyla arasında geçen olayları hiç çekinmeden, usanmadan bunu ballandıra ballandıra anlatırdı.

Karşısında kim olursa olsun öyle tatlı bir dili vardı ki dinleyenlerin ağzı açık kalırdı. Hey gidi Kel Bekir hey! Diyorum. Vesselam.

6 TEMMUZ 2022 ÇARŞAMBA

KEL BEKİR-2
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!