KANAAT YETER

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsanoğlu dünyaya geldiği zaman çırılçıplak olarak doğar. Doğuran annenin kolları arasında birden kendini kundakta buluverir. Bizler, çocuk doğduğu gün ananın göğüslerinden süt akıtan Allah’a gönül vermişiz. Zaman içerisinde Allah o doğan yavruya dünyadaki bütün nimetleri tattırır, yedirir, giydirir. Böylece rızık endişesi taşımayız. Çünkü biz, bahar mevsiminde kuzular dünyaya gelmeden çayırları çıkaran Allah’a iman etmişiz.
Zaman içerisinde gelişen, büyüyen bu insan, bu nefis neler istemez ki?
“İki odalı bir evim, eşim, çocuklarım ve küçücük bir arabam olsun başka bir şey istemem” diyen biri bunlara kavuşunca evi büyütmeye, arabayı değiştirmeye, çocuk sayısını azaltmaya başlar. Kazancı arttıkça sıkıntısı da artar.
Cemiyetimizde öyleleri vardır ki bana bu sene milli piyangodan 200 milyon çıksa veya lotodan 6’lıyı bir tutturabilsem de 50 milyon alsam. Neler yaparım neler” diyor. Yanındaki bir dostu da ona: “Diyelim ki 200 milyon sana çıktı. Ne yaparsın?” diye soruyor.
“Neler yapmam ki!” Diyerek başlıyor sıralamaya;
Okul, cami, yurtlar yuvalar, aşevleri yaptırırım, fakir fukaraya, garip gurabaya, yolda kalmışlara, odunu kömürü olmayanlara yardım ederim” Böylelikle bir anda fakir babası oluyor, açları doyuruyor, açıkları giydiriyor, bağışlar yapıyor, insanlık adına neler yapmıyor neler.
Ama gel gör ki böyle büyük ikramiyeler kazanan insanlarda bizim gördüğümüz hal ve hareketler söyledikleri gibi olmuyor. Ne fakir doyurmak, ne yurtlara bağış yapmak, ne çıplak giydirmek… Parayı alır almaz verilen bütün sözler unutuluyor bir anda. Önce kimliklerini saklamakla başlıyorlar işe. Sonra bir banka müdürüne veriyorlar vekâleti, aldırıyorlar paraları kayboluveriyorlar yaşadıkları şehirlerin karanlıklarında. Gidiş o gidiş.
Bak neler yapacakken şimdi neler yapıyor. İşe ilk olarak hanımından ayrılmakla başlıyor. Bunun yanında evler, lüks arabalar, iş yerleri derken kendini kaybediyor. Zevk, sefa ve şatafat içinde kendi kimliğini de unutuyor. Handa yatıp hamamda göbek atmaya başlıyor. Böylelikle aile saadetini kaybettiği gibi kendini de kaybediyor.
Neticede yağan karın ve buzların, havaların ısınmasıyla eridiği gibi kısa sürede tükeniyor bu tür bereketsiz paralar. Sonu sadece çile, ıstırap ve işkence. Hatta Allah korusun birçoğunun başına geldiği gibi sonu mahpushane.
Hani kaynayan tencerenin içine bir bardak su döküldüğünde suyun kaynaması biter ya işte bizim dünya ve âhiret endişelerimiz de bizim yüreğimizi hoplatır, kalbimizi titretir, beynimizi zonklatır.
Ancak bizler, Allah’a iman etmiş insanlarız. Bu doğrultuda kendimizden yukarıdaki insanlara bakar çalışmamıza hız veririz. Alttakilere bakar, şikâyet etmeyiz. Her halimize şükrederiz.
Ne bulduysak yer, onunla kifayet ederiz. Büyüyen bizler yine çocuk gibi toprak ananın bağrındaki sebzeleri, meyveleri, madenleri çıkarıp işleyip helal yollardan kazanıp Allah’ın kullarıyla beraber harcamakla görevliyiz.
Yine bir büyük üstadımız diyor ki:
“Mal istersen kanaat yeter.” Evet, kanaat eden iktisat eder, iktisat eden bereket bulur.
“Düşman istersen nefis yeter.” Evet, kendini beğenen belayı bulur, zahmete düşer. Kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider.
“Nasihat istersen ölüm yeter.” Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve âhiretine çalışır. “Dost istersen Allah yeter.” Evet, ‘O’ dost ise her şey dosttur.
Vesselam…

KANAAT YETER
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!