HAYVAN SIRTINDAN MAKİNALAŞMAYA

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Belli bir yaşa gelmiş insanlar eskiyi bir türlü unutamıyorlar.  Ne zaman birbirleriyle bir araya gelseler bir ah çekip anılarını anlatmaya koyulurlar. Nerede o günler? Diyerek iç geçirirler. Bunlardan biri de benim. Her yıl bugünlerde hasat mevsimi geldiği zaman yaşadıklarım gözümün önüne gelir. Derinden bir ah çeker maziye dalarım.

21 Haziranla başlayan gün dönümünden sonra rahmetli babam tırpanını alıp yonca biçmeyle işe başlar, daha sonra çayır biçmeye geçerdi. Bizi de yanında götürürdü.  O bir tarafta çayırını biçerken bizde tırpan bilemek için, bir tas içerisine konmuş kösüre taşını arkasından taşırdık.

Kösüre taşı ne derseniz, tırpan bilemek için kendine has özelliği olan bir taş. Tırpana kılav verir, keskinleşmesini sağlardı. Daha sonraki yıllarda bizde öğrendik tırpan biçmeyi. Hem de usta bir adamdan, en güzel şekilde.

Babamın amca çocukları dört kardeş, ekinler firik olunca kırk gün ekin tarlasında sabah ezanıyla işe başlar, akşam ezanı okununca işi bırakırlardı.

O kadar çok ekenekleri vardı ki bu iş 40-45 gün sürerdi. Daha sonra harmana gelinir, sap kağnılarıyla veya at arabalarıyla biçilen ekinler işlenmek üzere harmana dökülür, yine hayvan gücüyle düven denilen bugün ki patosun işini yapan aletle Eylül, Ekim sonuna kadar hatta bazen kışa kadar devam ederdi. Hasatın üstüne kar yağdığı bile olurdu.

Babam; annemi ve beni, amca çocuklarına yardım amacıyla ekin biçmek için tarlaya gönderirdi. 10-15 gün çalışırdık.

Kısaca tırpanla  yonca, çayır, ekin biçtim. Sap yükledik, düven sürüp tınas yaptık. Rüzgâr esince de sapla samanı ayırt ettik. Buğday bir kenara yiyecek olarak konulurken samanı da hayvan yiyeceği olarak samanlık denilen büyük hangarlara günlerce taşıdığımız oldu.

Amcalarımız bu işi yaparken ne yer, ne içerledi zannedersiniz? Sabah kahvaltısında akşamdan pişen yemeği,  öğleyin de torba yoğurdu ile kuru ekmeği bir kabın içine ovalayarak tekrar yufka ekmekle sokum yaparak yerlerdi. Mevsimi olmasına rağmen karpuz, üzüm bile bulunmazdı, tabiri caizse yavan ekmek duru suyla aylarca bütün aile fertleri dağ bayır, o tarla senin bu tarla benim birini bitirir, diğerine başlarlardı. Temmuz, Ağustos sıcakları herkesin üstünden geçer, çalışmaktan başka hiç kimsenin elinden bir şey gelmezdi.

Yıllar sonra traktörün yaygınlaşmasıyla önce patos çıktı. Daha sonra biçerdöverlerin yaygınlaşmasıyla hayvan omuzundan çalışma dönemi biterek, işler makineleşti.

Çocukluğumda ırgatlık diye tabir ettiğimiz anne, baba, kardeş, kız, oğlan hep birlikte ailecek çalıştığımız halde en az 3 ay süren hasat dönemi bugünlerde 3 gün içerisinde başlayıp, bitiveriyor.

O gün ile bugünü düşündüğümde bizden öncekiler orakla hayvanların gücünden yararlanarak hasat yaparlarken bizim zamanımızda orak yerine tırpan, şimdilerde ise tırpan yerine tamamen otomatik makinalarla bu işler yapılıyor.

İnsanların ömürleri hep bu tür zorluklarla geçti. Şimdi belli hafızalarda bunlar kalırken bugünün gençliği bunlardan bî haber.

Berekete bir şey demiyorum, dün ile bugünü düşündüğümde görüyorum ki bugün ki hasılatımız dünkünden daha çok çıkıyor lakin bereketi yok.

Hani derler ya bereket azdadır. Azı çok daha bereketli, çoğu çok daha israflı bir hasat dönemini daha geride bıraktık.  İlk insanla başlayan buğday ekimi, hiç değerini kaybetmeden bugünde devam ediyor. Dünden daha kıymetli… Açlık ve kıtlığın olmaması için daha çok ekiliyor ve hasat ediliyor.

Sonsöz, Anadolu insanı buğday ile koyundan vazgeçemez. Buğday ile koyun gerisi oyun diyorum. Vesselam…

2 AĞUSTOS 2022 SALI

HAYVAN SIRTINDAN MAKİNALAŞMAYA
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!