HASRET

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Mevsim itibariyle bu günlerde insanlar akın akın ya deniz sahillerine ya da doğup büyüdükleri anayurtları olan memleketlerine gezmek, sılayı rahim yapmak için binlerce km. yol kat ederek geliyorlar.

Gözleri hiçbir şeyi görmüyor.  Bunca yol kat etmelerine rağmen yorulmuyorlar. Tepelerine inen sıcağa aldırış etmiyorlar. Yeter ki kazasız belasız menziline ulaşsın.

Memleketlerinden ayrılalı uzun yıllar olmuş. Kimisi bağ bellediği, kimisi koyun otlattığı, kimisi de  kırda bayırda dolaştığı günleri hatırlıyor ve özlüyor olmalı.  Kır bekçiliği yapmış, ekin ekmiş, ekin biçmiş, sap saman sürmüş, hayvan otlatmış, kurt kuş görmüş insanlar…

Bu günlerde o günlerin özlemini gideriyorlar. Tek kelimeyle vatan hasreti ile doğup büyüdükleri yerler buram buram kokuyor burunlarına… Bende geçtiğimiz günlerde bir öğle vakti bindim arabama çıktım araziye. Ortalıkta gözüken kimsecikler yoktu.
Hâlbuki otuz kırk yıl önce köyümüzün bütün mevkilerinde, nereye giderseniz gidin mutlaka çalışan insanlar, gezen, tozan kişiler görürdünüz. Gün boyunca hiç kimseye rast gelmedim. Hem geziyor, hem de sıkılıyordum.

Bağımızın başına vardım. Bağdan hiçbir eser kalmamış, kendi kaderine terk edilmişti. Hafif bir yeşillik görülüyor ne ışkın var ne üzüm.

 Bağ ortasındaki elli yıllık kayısı ağacının gölgesinde uzandım,  biraz kayısı yedim, bir poşete de dostlar yesin diye olanı kadar aldım. Kayısının dalları bile bakımsızlıktan kurumuştu. Belli ki kayısı ağacı da ilgi bekliyor, sevgi istiyordu. Sadece bizim bağ batmamıştı. Orman eteğinde herkesin bağı yok olmuştu. Tek bir Allah’ın kulu bağını görmemiş, halk tabiri ile bağlar gazel olmuştu. Yazık, çok yazık…

Adı geçen bağları bu mevsimde cıvıl cıvıl gençler beklemeye başlarlardı. Üzerine kuş kondurmazlardı. Gözlerinden çok sakınırlardı. Gündüz bekledikleri gibi bağlar bozulana kadar gecede nöbet tutarlardı. Çünkü bağlar o günlerde geçim kaynağıydı.

Orman içinde ağaçların her bir dalında türlü türlü kuşlar öterdi. Bugün bu kuşlar ötmüyor.  “Kurtlar bile koyunsuz, kuzusuz hayat geçmez” deyip araziyi terk etmişler. Topçu’nun ormanı domuzlara kalmış. Büyüklerin anlattıklarına göre geçmiş yıllarda tek bir tane domuz gören olmamıştı. Şimdi orman içerisinde sürüyle gezdikleri söyleniyor.

Toprağında yeşil halı serilmiş, ağaçlar yaprak elbiselerini giyinmiş, kırlangıçlar taşlara,  kargalar dallara, keklikler çalılıklarda toprağa yuvalarını yapıp palazlarını uçururken, akşamları çekirgeler, şafakta kuşlar, gündüzleri Ağustos böcekleri korolarını bomboş dağlara söyler olmuşlar.

Kayalarında kartal uçmuyor, delice kuşunun nesli yok oldu, soğuk sularından artık keklikler içmiyor. Aileler kene var diye eskisi gibi pikniklere gelmiyor.

O güzelim Çağırgan mevkiimizde, Kalemizde, Sarı yaprakta, Necip’in derede, Nuh’un derede Çirçir, kızıl kavaklık, Hapan mevkiinde, çoban kavalları çalınmaz, koyunlar melemez, kayalıklarında keçiler sekemez olmuş. Çayırlık çimenlik yerlerinde mandalar otlatılmıyor.

Öküzlerin nesli kesilmiş, yeni nesilden öküzü bilen yok. Tosunlar iki yaşına gelmeden doğruca kasabın yolunu tutuyorlar. Ömürleri bu kadar…

 Eskiler derler ki : “Çölde yolunu şaşırırsan, kuşların ve karıncaların izini sür, onlar insanların olduğu yerlerde yaşarlar.” Kâinatı yaratan yüce Rabbim, hayvanlara da vahiy ederek: “İnsanların bol olduğu yerlere gidin, orada yaşayın” diyor olmalı ki günümüzde insanların olmadığı yerlerde hayvanlara da rastlamıyoruz.

 Neticede; ben yalnız, dağlar yalnız. Ben ıssız, vadiler ıssız. Gezdiğim gördüğüm yerlerde kimseler yoktu. Ne yılan, ne çıyan, ne kertenkele, ne kaplumbağa görmüştüm. Duymadım bülbül sesi. Toprak yağmura muhtaç, insan doğaya muhtaç. Her taraf, kuruyup kavrulmuş bir damla yağmura hasret.
Neticede hasat mevsimi herkes ektiğini biçiyordu vesselam…

 1 OCAK 2009 PERŞEMBE

HASRET
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!