19,1878$% 0.09
20,9022€% -0.21
23,7577£% -0.31
1.219,61%-0,07
2.013,00%-0,15
533588฿%-3.10304
Televizyonun, telefonun sosyal medyanın olmadığı dönemlerde karlı kış günlerinde köy odalarında vakit geçirirlerdi. O dönemlerde köy odaların erkeklerin sosyal alanlarıydı. Birbirleriyle buralarda kaynaşır, görüşür, gülüşür hoş vakit geçirirlerdi.
Sabahtan hayvanlarının yemini suyunu verdikten sonra gecenin geç saatlerine kadar buralara gelir yanan sobanın etrafında toplanırlardı. Aralarında yarenlikler yapılır, askerlik hatıraları veya büyüklerinden duydukları hikâyeler anlatılır, bilmeceler sorulur kısaca eğlenilirdi.
Bazı günler kendi aralarında kura çekmek suretiyle arabaşı, tandır çöreği gibi yemek ziyafetleri de tertip ederlerdi. Birlikte aynı kaptan çorbalar içilir yemekler yenir, muhabbet koyulaşınca da neşeden ağızlar kulaklara değerdi.
Çocukluk yıllarımda babam, amcalarım yemeklerini evimizde değil odamızda yerdi. Üç beş evden birer kap yemek gelir, o yemeklerde ortaklaşa yenirdi. Namaz vakitlerinde camiye gidenler olduğu gibi odanın mum sekisi diye tabir edilen yerinde de namaz kılanlar olurdu.
Herkesin bir yeri vardı. İhtiyarlar köşe başlarında otururken gençler alt kısımda çocuklarda mum sekisinde otururlardı. Bir köyde en az sekiz on tane oda bulunurdu. Bunlarda Topçu Köyünden Şakir Babanın odasıydı. Bazı muzır gençler haydi Şakir babanın odasına gidip ondan yalan dinleyelim derlerdi.
Rahmetli Muhittin Ünal abi akrabası olan Şakir Babanın oğlu Rıza Ekinciyle bir arada oturur, Şakir Babayı çileden çıkartırlardı.
Muhittin ve onun gibi gençler divanın üstündeki minderlerin altında yalan ararlardı. Şakir baba da ağzına geldiği şekilde onlara galiz kelimeler sarf ederdi. Biraz sonra ortam yumuşar bir başka konuya geçilirdi.
Bu mekânlarda o güzel kış gecelerinden aklımda kalan hikâyeleri sizlerle zaman zaman paylaştım. Bir tanesini de bugün paylaşmak istiyorum.
Şakir Baba’nın Almanya’da çalışan oğlu Bekir, 1973 yılında ilk çıkan beş binlik Ford traktörü acente den alır ve çiftçilik yapması için kardeşine teslim eder. Şakir baba diğer oğlu Rızaya bir gün “Hadi bizi Yozgat’a götür de insanların gözü bir traktör görsün” der. Şakir Baba römorkun arkasına bir çul serdirir. Üzerine bir halı yastık bir tane de minder koydurup oturur. Şimdiki benzinliklerin oradan şehre giriş yaparlar.
Anadolu Lisesinin önünde Trafik Polisi traktörü durdurur. Rıza’dan evraklarını ister. Oda bir bir verir. Polis, eline tutanağını alır ve “römorkta adam taşımaktan iki lira cezanız var” der. Rıza Polise yalvarmaya başlar. Polis ısrarla cezayı uygulayacağını söyler. Şakir baba polise itiraz eder. Bunu gören oğlu babasına bir şey söylememesi için kaş göz işareti yapar ancak nafile. Laf uzadıkça elinde tutanakla bekleyen polis cezayı dörde çıkartır. Bunun üzerine Şakir baba “müddeime(savcıya) çıkarım” der. Polis cezayı biraz daha artırır. Bu seferde “Vali Paşa hazretlerine giderim” deyince ceza sekiz olur. “Emniyet müdürüne seni şikayet ederim” deyince de on lirayı bulur. Şakir Baba iyice kızıp ayağa kalkar. Elindeki bastonuyla Polisi tehdit etmeye başlar ve “Seni Ekmeğinden ederim. Benim kim olduğumu biliyor musun? Bana Topçulu Şakir ağa derler. Elbiseni soyar seni şarka gönderirim” der.
Babasının durmak bilmeyeceğini anlayan oğlu ruhsatı, ehliyeti Polise uzatır ve “Babam biraz daha böyle direnirse traktörü elimden alacaksın al ehliyette ruhsatta senin olsun” deyiverir?
Bu olayı oğul Rıza odada ballandıra ballandıra anlatırdı. Babası da öylece dinlerdi. Gündüzlerin kısa gecelerin uzun olduğu kış günlerinde nar gibi kızaran sobaların karşısında çaylar içilirken bu tür anılar dinlemeyi gerçekten özlüyorum.
Bugün ne köy odaları ne böyle güzel anılar ne Şakir baba nede muhittin abi kaldı. Böyle bir kış gününde onları rahmetle, o günleri de özlemle anıyorum. Vesselam.
SAYA GELENEĞİMİZ