GEÇMİŞİNİ BİLMEYEN BUGÜNÜN KIYMETİNİ BİLEMEZ (1)

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Günümüzde insanlar köylerden şehirlere ciddi manada göç ediyorlar. Bu gidişin arka planında işsizlik, geçim kaygısı, sefâlet, cehâlet vardır. Hızlı nüfus artışı, fiziki olarak barınacak evlerin yapılmaması, insanların sosyal güvencelerden mahrum olması, gelirlerinin düşük olması, eğitim ve öğretim imkânlarının şehir merkezlerinde oluşması da nedenler arasındadır.

Büyüklerimiz anlatırdı: Şehirlerde ev, arsa, para etmediği için akıllı şehirliler köylerdeki kıymetli, sulu, tarlaları satın alır, mülk edinirler, aynı köyde yaşayan insanlara icara (kiraya) vererek gelir elde ederlerdi.

Fazla değil 40 – 50 yıl öncesinde bir babanın 3 – 4 oğlu olur geliniydi, kızıydı, çocukları derken 40 – 50 nüfuslu bir aile oluşur, avlulu bir evde yaşarlardı. Evin dışında, avlunun bir kenarında tahıl ambarı, bir kenarında da tuvaleti olurdu.

Kardeşler uzun yıllar bir arada kalırlardı. Kese bir kişinin elinde olur, harcama bir elden yapılırdı. O da genelde baba yahut büyük Ağabey olurdu.

Gelir kaynakları yok denecek kadar azdı. Buğday, arpa, çavdar ekimi yapılır ayrıca kendi ihtiyaçları için sebze ve meyve ekilirdi. Küçük çaplı yerli ırklardan oluşan hayvancılık vardı. Hindisi, tavuğu ördeği, koyunu ve keçisi bir kısmının da sepetlerde arıları olurdu.

Çiftçilik hayvanlarla yapılır, ekinler insan gücüyle biçilirdi. Buğdaydan un, nişasta, bulgur, yarma, düğürcük, kavurga yapılırdı. Börek, çörek, mantı, erişte, hazırlanırdı. Ekinin sapından hayvanın yiyeceği saman, irisinden ısınmada kullanılan soba yakıtı sap elde edilirdi.

Üzüm bağları vardı. Çıkan üzümlerden pekmez, çalma, ekşi yapılır, peynir, turşu ise küp çanaklarda saklanır kış boyunca tüketilirdi.  Bunlara kış hazını denir çok ta kıymetli olurdu.

Evlerinde yukarıda anlattığımız kış hazını olanlar hali vakti yerinde olanlardı. Genelde de varlıklı sayılırlardı.

Evler taştan veya kerpiçten tek katlı olarak, soğuktan korunmak adına 1,5 – 2 metre toprak içerisine gömülerek yapılır, çatısı olmazdı. Beyaz topraktan badana, boya yapılır, bu tür yapılar kışın soğuk, yazında fazla sıcaktan korurdu.

Evlerin ısınması için genel de ahır sekisi denilen bir taraf ta hayvanlar, bir tarafta da insanların yattığı yerler vardı. Nadiren sobası olanlarda odun, kömür yerine sap, saman yakarlardı.

Hiç unutmuyorum rahmetli annem bir kağnı elenmiş toprak getirtirdi. Kiloluk zeytinyağı tenekesinde ocağın bir kenarında toprak iyice ısıtılır, bir beze dökülür, hafif ılıması beklenir ardınlar çocuklar bu toprakla kundağa sarılırdı.

O günkü aileler senede bir kez güz mevsiminde şehirden pırtı (giyecek malzemeleri) satın alırlardı. Kaput bezi hatta şeker torbasından don, gömlek yapılırdı. Erkek çocuklara tırıl bezinden yapılan entariler giydirirlerdi.

Okullar açılır, öğretmenler öğrencilerini tarladan, bağdan, bahçeden okula getiremezlerdi. Öğrenim ancak okul açıldıktan iki ay sonra başlardı. 23 Nisanda okullar çocukların ailelerine katkı sağlamaları için tekrar tatile girerdi.

Erkek çocuklar yaz aylarında sabahtan akşama kadar koyun, kuzu hayvan otlatırlardı. Cep telefonumuz yoktu. Çarşı Pazar elektrik parası, su parası, doğalgaz, okul aidatı gibi günümüzde zaruri olan ödemeler o günlerde bilinmezdi. Çünkü bunların hiçbiri yoktu.

O günün insanlarının hiçbir sosyal güvencesi yoktu. Doktor fazla bilinmez genelde tedavi yöntemi olarak kocakarı yöntemleri kullanılırdı.

Dünümüzü artılarıyla eksileriyle günümüzle kıyas edecek olursak, köprülerin altından çok sular aktı. Dünümüzü unutmadan günümüzde daha iyi şartlarda yaşamak,  hakkımız olsa gerek diyorum.

VESSELAM…

GEÇMİŞİNİ BİLMEYEN BUGÜNÜN KIYMETİNİ BİLEMEZ (1)
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!