Yazmak zorundasın,
Dillerin tutsak olduğu yerde,
Baksana mürekkep şahlanmış
Ver dizginleri eline, gem vurma!
Sen, binmesini bilmiyor musun?
Başıboş bırak, kendi başına…
Nice erler vardır meralarda,
Er, er olmaktan çıktı mı şehirlerde!
Eşekler, at olur,
Kalabalıklar yığınında…
Adım atar, gelmez geri,
Tutsak beldelerde.
İki parlatır, kulakları diker;
Bir de çifte sallar,
Ön ayak tümsekte,
Göz ise burunların mahkûmu,
Plansız çifte bir avuç kemiktir,
Canavarların ağzında.
Bu mera benim, şurası senin,
İkisine de defol talimatı;
Burası, zurnayı fazla öttürenin…
Şu bizim çöplükte,
Böyle yapmıyor mu horozlar?
Hepsi de tersinin tersini,
Çalma sevdasında…
Bunları da yazmak zorundasın,
Horoz gibi ötsen de
Bir eşek olup, merayı kapsan da
Tilkiyle canavarı tanımazsan,
Çok daha az zaman kaldı,
Yığılırsın bir kil olarak
Bir kasaplık leşin can yongasında…
Düşman işte; önünde ve arkanda,
Zaman mı kaldı geri dönüp kaçacak?
Silkin ve doğrul, adam ol,
Aşağıların aşağısının yanında…
Korkma! Bu canı verenden başkası alamaz,
Daracık hücren de bile…
Yüce Allah’a dayan ve daim tevekkül et,
Kur’an ve Sünnete uyan bulacaktır hidayet.
12 Nisan 1992
Konya