Fakir ve fukaralığın kol gezdiği bir dönemde insanlarımızın birçoğu köylerinde çiftçilik yaparken, arazisi emlağı olmayanların bazıları da şehir merkezlerine çalışmaya gelir, amelelik yaparak geçimlerini temin ederlerdi.
O günün aileleri aza kanaat ederler, senelik yiyecek buğdayını un yapar, yazın sebzesini, meyvesini kurutur, kışlık yiyeceğini hazırlar, ahırında bir de sağmal ineği oldu mu hayat onun için süt limandır.
Bugünkü imkânların olmadığı o günlerde insanlar kıt kanaat geçinir, israfta etmezlerdi. Bir yıllık kazancıyla bir pantolon, bir şapka, arazisinde çalışacağı aletini de aldı mı onun için kara da ölüm yoktu.
Ayda yılda bir şehre gelirler. Parasızlıktan lokantalara girip bir öğle yemeği bile yiyemezlerdi. Bazı açık alanlarda tahtadan yapılmış, insanların oturmasına yarayan kalasların ortasında yine tahtadan yapılmış masalara oturur reçel ekmek yerlerdi.
Bu tür insanlar bakır taslarda 200-250 gr. reçel aldın mı yemede yanın da yat. Zaten ayda yılda bir şehre gelen insanlar bir ekmekle doymaz, iki üç ekmek yiyenlerde olurdu. O günün ekmekleri de en az 380 gramdı.
Bugünkü anlatacağım anekdot o günlerden yaşanmış bir kare.
Dayı yeğen yanlarında bir köylüleriyle birlikte üç arkadaş bir vesile ile Yozgat’a gelirler. Reçel ekmek yemeyi kafalarına koyarlar. Dayı Hüsnü Amca yeğeni Hamza’ya ziyafet çekecektir. Ağalık yapar 400 gram reçel söyler. 6 tanede ekmek alır. Büyük Cami civarındaki boş alanda yemeye başlarlar.
Yeğen hem obur hem de görgüsüzdür. Somun ekmeği büyükçe bir parça alır tabağa bandırır. Reçeli bir iki lokmada bitirir. Bunu gören köylü arkadaşı Hüsnü Amcaya dönerek “Reçeli ekmeğimize katık edelim biraz az batır” der.
Yeğeni Hamza’nın reçeli sadece kendinin yediğini gören Hüsnü Amca yanındaki arkadaşına “Ulan o. çocuğu Hamza’nın tabağın hepsini bir lokmada yedini görmedin mi de bana söylüyon” der ve yavan ekmeği katıksız yemeye başlar. Nasıl olsa parayı kendi ödemeyecek olan yeğeni Hamza Dayısının adına bir 400 gram reçelle ikişer ekmek daha sipariş verir.
Dayısının yeni gelen reçele banacağını gören Hamza tabağı kaptığı gibi arkasını döner ve onu da afiyetle yer. Yanlarında bulunan arkadaşı da Hüsnü Amcaya latife ederek “Bu senin yeğenin değil mi? Niye yavan ekmekle bir tabak reçeli esirgiyorsun” deyince. “Şuana kadar üç tane ekmek, iki tabakta reçelle doymadı. Lakabı da zaten kanara Hamza değil mi? Sen de mi görmüyon. Gözün kör mü be adam. Şimdi de eline aldı tabağı onu da sıyırdı yedi. Allah gözünü doyursun” der. Parayı da Dayısına ödetirler vesselam.