Çiçekler gibi açan çocukların
Yıkık örenler arasındaki kuru bahçe,
Dünyaları olmuştu,
Gam, keder yoktu,
Uçan kuşlar gibi
Hepsi de cıvıl cıvıldı…
Uzaktan ürperti sesleri geliyordu,
Oyunlarının karmaşık kuralları,
Onları çıldırırcasına bağırtıyordu.
Ah şu çocuklar yok mu?
Hepsinin tepesinde uçan bir kelebek,
Hepsi de masum birer melek,
Sevinç yumağı ile yuvarlanarak,
Neşeyle semalara yükseliyordu,
Zaman zaman yükselen çığlıkları,
Ülkenin geleceğini saklıyordu.
Çocuklar böyle sanıyorlardı dünyayı,
Unutmuşlardı bir an anne, babayı,
Hepsinin dünyası da çiçekler ormanıydı.
Ah İdris ah!
Bir zamanlar sen de böyle değil miydin?
Senin dağının çamlı ormanları,
Şaldır şaldır, akan çağlayanları,
Diplerinden ilaç fışkıran suları…
Evet, bu doğal güzellikleri
Bulamaz şimdiki bu çocuklar,
Çikolatadan başkasını…
Top oynayanlar, ip atlayanlar,
Uçurtma uçurtanlar,
Hepsi de mutluluk içinde ne hoş
Onlar için bunun dışındaki her şey boş.
Bir an dersten uzaklaşan çocuklar,
Bahar pikniğinde mutlu oldular.
Öğretmeni gözetiyor, ara sıra onları,
Adam olmuş keratalar,
Bırakmışlar yaramazlıkları.
Çocukların yanı başında çalışan anne,
Kışın uyuyan toprakla tanışıyor,
Sarı, siyah ve boz tohumlarla
Ölümsüz hediyeler uzatıyor,
Oyunun etrafına yığılan erzakları,
Sabırsızlıkla bekliyordu çocukları.
Öğretmen bir sanatçı edasıyla
Rüzgârın şarkısını dinliyordu.
Çocukların ölümsüz rüyaları,
Geleceğin büyük dünyaları,
Pek de derine dalmışlardı…
16 Nisan 1993
Konya