Geçtiğimiz gün ofisimde otururken içeri ilk etapta tanımadığım, bana yaklaşınca adını ve soyadını bildiğim eski bir dostum ziyaretime geldi. Hoşbeşten sonra “Bugün sabah namazından önce rüyamda kayınpederin Topçu’lu Çavuş ağayı gördüm” diyerek söze başladı. “Hayrola, Allah hayırlara tebdil etsin.” Deyince eski defterleri karıştırmaya başladı.
Yıllar öncesine giderek anılarını anlattı durdu. “Kayınpederin Çavuş Ağanın kimi görürse görsün ister ağa, ister paşa, ister kaymakam, vali, milletvekili, partili partisiz hiç fark etmez onun ağzından ilk çıkan söz “Allah seni refaha kavuştursun” olurdu. Bu söz hiç unutulacak bir söz müydü Ahmet Efendi” dedi.
Herkesin kendisine ‘Yeşil’ diye hitap ettiği Topçulu Çavuş Ağaya bu söze karşın bir Doğruyol Partili “Allah seni de doğru yoldan ayırmasın” deyince peşin cevap ne olurdu dersiniz. “Doğruyol başımın üstüne amma doğru yola viraj gelir” diyerek karşı tarafa mukabelede bulunurdu. CHP li birine de Allah seni refaha kavuştursun dediğinde oda kendisine “Ak günlerde buluşalım” derdi. Hey gidi yeşil Çavuş Ağam…
Sağlık durumunu sorduktan sonra yatağa bağımlı olduğunu söyledim de şifa dileklerini ve selamını iletti. “Eğer ziyaretçi kabul ediyorsanız yeşili ziyaret ederim yoksa ellerinden öpüyor kendisinden dünya ahiret helallik dilediğimi söyleyin.” Dedi.
Yarım asırlık Milli Görüşçü büyüğümüz, bunun yanında geçen günkü reçel ekmek yazımla alakalı da bir şey ekledi. “Yazınızı ilgiyle okudum ancak bir şey eksik olmuş Ahmet Efendi. Oraya çemen ekmek ve tahin helvasını da ilave etseydin daha güzel olmaz mıydı?” dedi. Bende konuyu açmasını istedim. “Allah biliyor kardeşim. Bende o günkü evsiz yurtsuz, cebinde harçlığı olmayan öğrencilere fisebilillah işletmeciliğini yaptığım küçücük bakkalımda her kim geldiyse ekmeğinin arasına ya çemen ya da tahin helvası koyardım. Bunu da yıllarca yaptığımı Allah biliyor.” Dedi.
Bende kendilerini tanıdığım kadarıyla o yıllardaki Yozgat gerçekten kabuğunu kıramamış, milli geliri düşük, zengini az, fakiri çok olan bir hayatı yaşıyordu. O günkü şartlarda üç beş tane bakkal birkaç tane başka iş kolunda Milli görüşçü gençlere yardım eden el uzatan imkânlar ölçüsünde katkıda bulunan insanlarımızda yok değildi.
Ağabeyimiz bu konuyla alakalı bir anısını da şu sözlerle anlattı.
“Geçenlerde bir genç geldi. Elime sarıldı. Estağfurullah dedim, elimi öptürmek istemedim. Israrla ağabey ben filan yerin Cumhuriyet Savcısıyım. Sizi gördüm, elinizi öpmeye niyet ettim. Çünkü zamanında senin bakkalından somun ekmek arası helva ve çemen yediğimi, yaşadığım müddetçe unutamam. Ecdadına rahmet olsun. O günler bizim kıt kanaat geçindiğimiz, fakr-u zaruret içinde yaşadığımız günlerdi. Sizin gibi yüreğinde Allah korkusu olan vicdanlı, merhamet abidesi abilerimiz sayesinde hayata tutunmayı bildik. Gözlerim doldu. Savcımıza elimi öptürdüm. Kucaklayarak bağrıma bastım.” Dedi.
Hey gidi günler hey! Yarım ekmeğin arasına sürülen bir kaşık çemen ne kadar kıymetliydi. O günün talebesi büyümüş eğitim görmüş bugünde adalet dağıtan bir savcı olmuş. Ne mutlu kırk yıl önce yediği çemen ekmeğin kadrini bilen nesillere diyorum vesselam.