Dünkü yazımda, genleri değiştirilmiş organizmalar olarak bildiğimiz GDO’yu anlatmaya çalışmıştım. Bugün müsaadelerinizle, önemine binaen devam etmek istiyorum. Birkaç haftadır Türkiye’nin gündeminde genetiği değiştirilmiş ürünlerle ilgili tartışmalar devam ediyor. Bir canlıdaki genetik özelliklerin kopyalanarak, bu özellikleri taşımayan bir canlıya aktarılması sonucunda üretilen yeni canlıya Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) deniyor. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın yönetmelik değişiklikleriyle, bundan böyle market raflarımızda, manavlarımızda genetiği değiştirilmiş gıdalar satılacak. İçine salatalık tohumu enjekte edilmiş kavun. Karpuz tohumu enjekte edilmiş kabak… Envai çeşit genetiği değiştirilmiş gıda Türk insanının bünyelerini de değiştirmek üzere raflara çıkacaktır. Genetiği değiştirilmiş gıdaların insan bünyesinde nasıl bir tahribat yaptığına dair geniş çaplı bir araştırma yapılmış değil bugüne kadar… Herhangi bir denetim olmadığı için Türkiye’de ne kadar alanda GDO’lu ürün yetiştirildiği bilinmiyor. Ancak biyogüvenlik yasası yeni çıktığı için genetiği değiştirilmiş bitkilerin kontrolsüz biçimde Türkiye’ye girdiği ve gıda sanayiinde yıllardır kullanıldığı biliniyor. Yapılan bir çalışmaya göre Türkiye’de satılan 1500’e yakın gıda maddesi, GDO içeriyor. HANGİ GIDALARDA VAR? Özelikle GDO’lu soya ve mısır ile sucuk, salam, sosis gibi kırmızı etin kullanıldığı ürünlerde ve fındık-fıstık ezmesinde, çikolatalı ürünlerde, hazır çorbalarda, kola ve meyve sularında, Mısır yağı, unlu mamuller, süt tozu ve bebek mamalarında kullanıldığı ifade ediliyor. GDO’lu ürünlerin bisküviden çikolataya, glikozdan turşuya kadar gıda üretiminin büyük çoğunluğunu olumsuz olarak etkileyeceğini bilim adamları belirtiyor. Bu gıdaları sorumsuz bir takım kişilerde; çocuklara yedirmeyeceğiz, çocuk mamaları bundan etkilenmeyecek diyebiliyorlar. Çocuğa yedirmeyeceksiniz ama hamile olan kadınlara yedirdiğiniz zaman ana karnında ki çocuk yememiş mi olacak? Kimi kandırıyorsunuz? Biz kobay mıyız? Allah aşkına… Küçük çocuklara zarar veren GDO’lu ürünler nasıl oluyor da yetişkinlere zarar vermiyor. Yetişkinleri gözden mi çıkarttık yoksa? Acısıyla, tatlısıyla, iyi günde, kötü günde yaşadığınız yeter. Bundan böyle yaşamazsanız da olur mu denilmek isteniyor. Prof. Dr. Kenan Demirkol, 1994 yılında ilk genetiği değiştirilen ürünün domates olduğunu söylüyor. ABD’de yapılan bir deneyde, domatesler farelere yedirilmiş, farelerin midesi delinmiş. Yıllarca bu durum ABD’de kamuoyundan gizlenmiş.. Bu tür bilimsel araştırmalar insanlardan gizlenebiliyor maalesef… Şimdi, süzme bal nedir? Peteği arı yerine kim yapıyor? Arıya ne veriyoruz? Her sahada bizi aldatıyorlar. Adeta kobay yerine koyuyorlar. Pancardan elde edilen şeker yerine genetiği değiştirilmiş mısırdan elde edilen şekeri yediriyorlar. Dedemizin ektiği, eli kınalı gelinimizin yoğurduğu hamurun sarı bursa unu olmadığı görülüyor. Nerde kaldı bizim sarı bursa buğdayımız. Atla atın birleşmesinden tay olur. Eşekle atın birleşmesinden sadece katır olur. Katır kısırdır, üretken değildir, doğum yapmaz. Güçlüdür, kuvvetlidir o kadar. Teşbihte hata olmasın. Tıpkı genetiği değiştirilmiş meyveler ve sebzeler gibi. İsrail’den alınan domates kısır değil mi? Hele tarlanıza bir ekin de bakın bakalım, döl veriyor mu diyorum Vesselam… 12 KASIM 2009 PERŞEMBE
BİZ KOBAY MIYIZ?
