BAĞEFENDİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala


1970’li yıllar da İmam Hatip Lisesi’nde öğrenciydim. Hafta sonu köy de oturan ailemin yanına gidiyorum. Böyle bir güz günüydü, havalar iyice soğumuştu.
Toprak su işleri köyde su kanalı yapmış, sıra bent yapımına gelmişti. Her evden çalışacak bir işçi isteniyordu yoksa bir işçinin yevmiyesi olan 6 lira vermeniz gerekiyordu. Böylelikle imece usulüyle yapılan işe katkı veriliyordu, bizim evden ise rahmetli babam beni gönderdi. Elime küreğimi aldım iş yerine vardım.


Dereden çıkartılan kumlar üzerine çimento dökülüyor, kumla çimento karıştırılıyor sulandırılmadan yapılacak bentin savağına atıyorduk. Bugün ki gibi kazıcı, yükleyici, iş makineleri, alet ve edevatta yoktu. El arabası bile yoktu.


O gün ahşaptan yapılmış, el arabasının yaptığı işi yapan ‘geckere’ denilen, iki kişi tarafında taşınan bir alet ile nefes almadan beton atıyorduk sabahtan akşama kadar.
Köy muhtarı rahmetli Kadir Dişli başımız da duruyordu. Eski tahsildar Cabbar’ın oğlu Mehmet efendiden kalma fötr şapkayı giymiş onun verdiği kravatı da uzunca takmış boğazına, sık sık aşağı düşen pantolonunu durup durup yukarı çekiyordu.


Çalışanlara talimatlar yağdırıyordu. O sırada inşaat sahasına kontrol mühendisi geliverdi.
Fötr şapkalı mühendis paltosunun yakasını kaldırmış lacivert takım elbiseli idi. Bizim muhtar bu adamı görür görmez esas duruşa geçti. “Bağfendi hoş geldin safalar getirdin” dedi. Hal hatır sordu, başka taleplerini de dile getirdi.
Sonradan ismini öğrendiğim bu şahıs kontrol Mühendisi Abdullah Kurt’muş. Adamın eli cebinde yapılan işi denetledi belli bir süre orda kaldı bize yarenlik yapıp bizimle latife etmeye başladı.

Mühendis rahatsız olmasa da belli ki muhtar konuşmalarımızla mühendisi incittiğimizi varsayarak rahatsız oluyordu.
Bana kaş göz işaretiyle müdahale ederek mühendis karşısında susmamı istiyordu. İşimizi bitirdik. Alan da yaklaşık 25 torba çimentomuz arta kaldı. Mühendis kalan çimentoları kumla karıştırmadan suyun içine atmamızı emretti. Ben adama itiraz eder gibi baktım.
Baktığımı fark eden mühendis bana dönerek, “Evladım sen kimsin? Ne iş yaparsın?” dedi. Ben demeden önce muhtar, “Bağfendi o çocuk İmam Hatıplı onun kafası bozuk sen onun kusuruna bakma” dedi.


Mühendis muhtarı dikkate almayarak benle konuşmayı yeğledi. İmam Hatip’te öğrenci olduğumu, amele olmadığımı imece usulüyle aileme katkı olsun diye çalıştığımı söyledim.
Mühendis; “De bakalım niye itiraz ediyorsun?” Mühendis Bey’e dönerek; “Efendim bu şekilde çimentonun suyun içine atılması ne yarar sağlayacakta bize bunu yaptırıyorsun” dedim.
Oda bana; “Ben mühendisim evladım” diyerek yaptığı işi savunurken muhtar beni şiddetle yeriyor; “Bağfendi sen bu çocuğun kusuruna bakma” diye tekraren söylüyor, eziliyor büzülüyordu.
Ben de devamlı; “Avrupa da ki mühendisler bu tür işler yaptırırken sizin gibi başında fötr şapka, lacivert takım elbiseli boynu kravatlı değil, sırtına tulumu giyip ayağında çizmeler, başında bareti, işçiden farkı yok. Biz de ise, sizin ki gibi bir beyefendi işçilerine emirler yağdırıyor” dedim de kıyamet koptu.


Muhtar bana; “Sen kimsin lan. Küreğini al defol git buradan! Koskoca Bağfendinin karşısında böyle konuşulur mu? Senin ki gibi kafası bozuk işçilere ihtiyacım yok. Sen ancak at arabacısı olursun. Kendini okumuş zannediyorsun. Bağfendinin moralini bari bozma. İşlerimiz senin yüzünden yarıda kalırsa ben köy ahalisine ne derim” dediğini unutmuyorum.


Yaptığımız o bent hala bugün sulama amaçlı kullanılıyor ama ne Mühendis Abdullah Kurt ne de Muhtar Kadir Dişli artık aramızda yaşamıyorlar. Allah her ikisine de rahmet eylesin diyorum. Vesselam…

BAĞEFENDİ
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!