ALİCAN’IN TEKNESİ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ford motorlarının babası Henry Ford, Amerika’da 1893 yılında tek silindirli benzinli motoru evinin mutfağında yapmış.1920’li yıllarda da piyasaya sürmüş. Heyhat! Aradan geçen yüzyıla aşkın geçen süre zarfında motor yapamayan Henry Süleyman’a ithaf olunur. Henry Ford o dönemde yüzyıl boyunca kullanılan bir üretim yöntemi buluyor. Üretilen arabaların tamamı siyah renkli oluyormuş. Meğer resmi makam araçlarının siyah olmasının sebebi buymuş.

Henry Ford’un oğlu mühendis oluyor, babasının yaptığı arabayı kendi bilgisi doğrultusunda bir takım değişiklikler yapıyor. Örneğin; Ayakların basacağı yer, tutunacak yer, çekme, itme, tampon, dikiz aynası vs. gibi rengini de kırmızıya boyuyor. Bunu gören baba eline bir balyoz alır. Mühendis oğlunu yaptığı arabayı hurdaya çevirir.

Bu olayı niye anlattım: Geçenlerde basına yansıdığı kadarıyla iş adamı Ali Ağaoğlu oğlu Ali Can’ın teknesini kırmış. Aynen Henry Ford gibi balyozla olmasa bile. Ne var bunda. Baba değil mi? Parayı veren de o tekneyi kıran da o. Burada sorun hayatına mal olacak bir tekne alması yoksa parayla pulla bir alakası yokmuş.

Meğer meşhur iş adamının oğlu Ali Can’ın kaptan ehliyeti ve pilot brövesi varmış. Dolayısıyla o da rahat edeyim diye tekne satın almış. Ondan sonra olanlar olmuş. Teknenin alındığını duyan baba çılgına dönmüş. Tekneyi kullanılmaz hale getirmiş. Oğul Ali Can’da olgun davranmış babasına tebessüm ederek bıyık altı yapmış. Helal olsun Ali Can’a babasını incitmemiş yapılanın yanlış olmasına rağmen.

Bugün de öyle değil mi? Babalar ve anneler. Karar alıcı babaların korumacı güdüleri veya bir takım farklı görüşleri sebebiyle babalar hem saygın hem de doğru bildiklerinden geri adım atmayan. Değişimlere kolay kolay ayak uyduramayan bir yapıya sahiptirler. Bizde bir hikâye var, ayrı damın culuğu:
Melek ebenin culuğu ilkbaharda civcivlerini çıkartmış. Evin önündeki bahçeye salıvermişler. Biraz sonra hava kararmış şimşekler çakıyor gök gürlüyor. Yağmurun habercisi rüzgârda korkutuyor anneyi. Anne culuk yavrularına güvenli bir yer arar damın suyunun aktığı çörtenin dibindeki çukur yerde yavrularını kanatlarının altına alır. Biraz sonra yağmur yağar. Çörtenden su akmaya başlar. Kısa zamanda her taraf sel su birbirine karışır. Bunu gören Melek ebe telaş içinde culuğu ve yavrularını kurtarmaya çalışır. O da ibiklerini dikmiş kanatlarını şemsiye yapmış bili bili bili (ben bilirim) diyor. Başkada bir şey söylemiyor. Altındaki cücükler bir iki bir iki telef oluyor. Su alıp götürüyormuş. Melek ebe dayanamaz culuğa kalk oradan bili bili (ben bilirimden) başka bir şey bilmiyorsun altında cücük kalmadı deyiverir.

Neticede bu tür korumacılıklar bugün bile geçerliliğini koruyor. Dünyada ve ülkemizde diyorum. VESSELAM… 23 TEMMUZ 2012 PAZARTESİ 

ALİCAN’IN TEKNESİ
Giriş Yap

Merhaba Yozgat Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!