Geçtiğimiz 18 Mart günü ülkemizin her köşesinde Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitleri Anma Günü kutlandı. Çanakkale Zaferi, tarihimizi taçlandıran olaylar içerisinde muhteşem bir yere sahiptir. Milletimizin tarih boyunca karşılaştığı en büyük ve en zorlu sınavlardan biridir.
Müslüman Türk milletinin varlığını yeryüzünden ebediyen silmeyi amaç edinen haçlı zihniyeti, ülkemizi parçalamak, milletimizi esir etmek, Çanakkale Boğazı’ndan geçerek İstanbul’u ele geçirmek hayali ile 1914 yılı Kasım ayında Osmanlı Devleti’ne savaş ilan eder.
Çanakkale Zaferi; ırkları, renkleri ve dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan haçlı ordularının Türk milletimizi yok etmek amacıyla, karadan, denizden ve havadan üzerimize saldıran bir iman ve küfür mücadelesidir.
Bir yılı aşkın süre devam eden Çanakkale Savaşları sonunda Türk Milleti düşmanlara karşı tarihte emsaline rastlanmayan büyük bir zafer kazanmış, vatan sevgisi ve iman gücünün maddi üstünlükten daha önemli olduğunu bütün dünyaya ispat etmiştir.
Çanakkale’de maddi gücümüz düşmanın gücüne nispetle çok az idi. Askerimizin birçoğunun ayağında postal dahi yoktu. Ancak Mehmetçiğin manevi gücü büyüktü.
İngiliz Ordu Komutanı General Hamilton’un: “Bizi, Türklerin maddi gücü değil, manevi gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı” şeklindeki itirafı bu gerçeği ifade etmektedir.
Tarih; din ve vatan uğrundaki fedakârlığı Çanakkale’deki aziz şehit ve gazilerimizden öğrenmiştir. Can ve malın, Allah yolunda, vatan, millet uğrunda feda edilebilmesi, kulun rabbine karşı muhabbetinin en güzel ifadesidir.
Şu husus iyi bilinmelidir ki; milletimizin bekası, şehitlik ve gazilik ruhu kazanmış bir kalbe sahip nesiller yetiştirmekle mümkündür.
Bunun için çocuklarımıza Çanakkale destanını ve ardındaki ruhu anlatmalı, vatanımızın kıymetini öğretmeliyiz.
Bugün, 7 düvelin üzerimize çullandığı Birinci Dünya Savaşı’nda inançla kazanılan zaferin yıldönümüdür.
O yıllarda Osmanlı yorgun ve halsizdi. Avrupalıların gözünde artık “hasta adam” olmuştu. Balkan Savaşı’nın yaraları daha sarılmadan 1911 Trablusgarp ve 1913 Balkan muharebelerindeki yenilgiler koca imparatorluğun belini bükmüştü.
Osmanlı, zamanın sanayi devriminin çok gerilerinde kalmış, zengin Avrupalıların ekonomik ve mali boyunduruğu altında ezilmeye başlamıştı.
Ülkede sanayi adına ciddi hiçbir yatırım yoktu. Tam anlamıyla yapılan bir tarım da yoktu. Gaz yağından iğnesine, silahından mermisine dışa bağımlı bir yapı vardı.
Çanakkale’de destan yazarak, vatanı içinde bulunduğu karanlıktan çıkaran, milletimizin makûs talihini değiştiren, bu kutsal yurdu kanlarıyla sulayarak bizlere emanet eden aziz şehitlerimizi Çanakkale Zaferi’nin 108’nci yıldönümünde minnet, şükran ve rahmetle yâd edelim.
Îman şairimiz Mehmet Akif ne güzel söylemiş dizelerinde;
“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor.
Bir hilâl uğruna Yâ Rab, ne güneşler batıyor.
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker.
Gökten ecdât inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîdi.
Bedrin aslanları ancak, bu kadar şanlı idi”
Çanakkale hatıraları yürek yakar.
” Komutanım benim tüfek bozulmuş, tetik basmıyor? ” diyen askere.
Komutanı Yüzbaşının ” tüfek sağlam oğlum, senin parmağın kopmuş” dediğinde parmağının koptuğundan haberi olmayan Mehmet’imin destanıdır bu gün.
Bu vatan sizlerden bize emanettir.
Ruhunuz şâd, mekânınız cennet, makamınız âlî olsun. Ceddimize rahmet, ruhlarına Fatihalar okuyalım bugünde diyorum. Vesselam…